Esas konumuz Açlık romanı değil; Victoria, ama yazarın bu romanı beni en çok etkileyen edebi eserlerden biri olduğu için kısaca bahsetmeden geçemezdim. Victoria romanına gelmeden önce yazarın 1920 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü aldığını ve kızının adının da bahsedeceğimiz romanın ismi gibi Victoria olduğunu bir ön bilgi olarak belirteyim...
Romanı, Almanca'dan Türkçe'ye çevirisini yapan Behçet Necatigil'in harikulade kelime dağarcığı ve cümle yapısıyla okumak gerçekten çok zevkli. Bununla ilgili olarak da romanın arka kapağına şöyle bir not iliştirilmiş:
"İki kusursuz kalemi birleştiren benzersiz bir aşk romanı..."Eminim başlayan herkes benim gibi bir kaç gün içinde kitabı bitirecektir. Romanın konusuna ve yapısına gelecek olursak Victoria genel itibariyle bir aşk romanı... Hem öyle bildiğiniz aşk romanlarından farklı! Bir Alman edebiyat eleştirmeni kitap hakkında şu yorumu yapmış:
"Günümüzün çok, pek çok eseri zamanla toz toprakla örtülse, unutulsa, Victoria yaşayacak, yarınlarda da genç sevdaların dostu, sırdaşı olmaya devam edecek..."Kim olursanız olun bu romanda kendinizden birşeyler bulacaksınız. Baş karakterimiz Johannes veya yavuklusu Victoria'yla özdeşleştireceksiniz kendinizi. Ve şimdiden söyleyeyim ara sıra çok şaşıracaksınız, çünkü yazar sıkılacağınızı anladığı sırada size romanı bambaşka yönlere götüren ani sürprizler yapacak Öyle aşk romanları vardır ki aşktan bahsederken bir yandan da sizi aşktan bezdirir, Victoria'da böyle bir sıkıntınız yok, aşk romanı ama gayet akıcı, öyle çiçekte böcekte aşkı görmeyeceksiniz ama iddia ediyorum yüreğinizde hissedeceksiniz...
Aslında Victoria bir imkânsızlığın romanı; değirmencinin oğlu Johannes'in şatonun güzel kızı Victoria'ya çocukluktan beri aşkının hikâyesi. Papatya çiçekleri misali "seviyor, sevmiyor" çizgisinde gidiyor roman. Okumak isteyenler için ayrıntıya girmiyorum... Aşağıda romandan aldığım bir kaç güzel paragraf var daha iyi fikir edinebilmeniz için:
"...Aşk bir insanı yere yıkabilir, onu tekrar ayağa kaldırabilir, onu yeniden rezil edebilirdi. Bugün bakarsın beni sevmiş, yarın seni, öbür gün onu! Böyle kararsızdı aşk. Koparılması imkânsız bir mühür mumu gibi dayanıklı da olurdu, ölüm saatine kadar tıpkı sönmez bir mum gibi parlardı da; ölümsüzdü bu kadar..."
"Tanrım, Johannes'in kalbi ne de hızlı çarpıyordu; çarpmıyor titriyordu sanki. Birşeyler söylemek istiyor, beceremiyor, sadece dudakları kıpırdıyordu..."
"...Derken kapı vurulur, sarılar giyinmiş bir kadın kapıdan içeri girer. Yüzündeki tülü kaldırır: Şatonun hanımı Victoria! Bir kraliçe gibidir. Johannes ayağa kalkar. Yüzü mosmor olmuştur. Karanlık gönlü yüzünün aksine gün ışığı gibi parlamaya başlamıştır..."
"Tanrı yarattığı bunca şeyi mükemmel yarattı. Ve aşk dünyanın kaynağı, dünyanın sultanı oldu; ama aşkın yolları çiçek ve kanla doldu, çiçek ve kanla doldu..."Sonuç olarak roman, imkânsız aşklara farklı bir bakıştır, farklı bir nefestir; her Johannes'in kalbinde büyüyen bir Victoria, her Victoria'nın içindeki bilinmez bir Johannes'tir.
"Birlikte yaşayabileceğin biriyle değil, onsuz yaşayamayacağın biriyle ol." (Kore Atasözü)
0 Yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişiliğinizin göstergesidir. Ahlak kuralları çerçevesinde her eleştiri kabulümüzdür...