Bu yazı, son günlerde -sanki daha önemli dertlerimiz yokmuş gibi- bir deprem etkisiyle gündeme düşen Osmanlıca tartışmaları üzerine Tarih bölümü öğrencisi olarak fikir beyan etme gerekliliği hissedilerek kaleme alınmıştır...
Millet olarak en kötü özelliklerimizden birisi de -ne yazık ki- "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak"tır. Mesele ile uzaktan yakından ilgi, bilgi ve alakası olmayanların bile kendi beynindeki siyasi ve fikri görüşlerine kısılıp kalarak, gereksiz tartışma yürütmesi sonucu olay daha da büyüdü ve büyümeye de devam ediyor. Karşı çıkanların çoğu ya bir ideolojinin arkasına gizleniyor ya da daha neye karşı çıktığını bile bilmiyor. Osmanlıca meselesine karşı çıkanları genel itibariyle şöyle kategorilendirebiliriz;
Millet olarak en kötü özelliklerimizden birisi de -ne yazık ki- "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak"tır. Mesele ile uzaktan yakından ilgi, bilgi ve alakası olmayanların bile kendi beynindeki siyasi ve fikri görüşlerine kısılıp kalarak, gereksiz tartışma yürütmesi sonucu olay daha da büyüdü ve büyümeye de devam ediyor. Karşı çıkanların çoğu ya bir ideolojinin arkasına gizleniyor ya da daha neye karşı çıktığını bile bilmiyor. Osmanlıca meselesine karşı çıkanları genel itibariyle şöyle kategorilendirebiliriz;
- Osmanlıca okumanın bizi Cumhuriyetten ve devrimlerden koparacağına, eski devirlere döneceğimize inananlar,
- Osmanlıca'nın Arapça olduğuna inananlar ve Öz Türkçeciler,
- Osmanlıca'nın zorunlu olmasına karşı çıkanlar,
- Eğitim sisteminde yeterince eksik yokmuş gibi bir de Osmanlıca meselesinin işi daha da çıkmaza götüreceğini düşünenler,
Öncelikle konunun daha iyi kavranması maksadıyla önce Osmanlıca hakkında kısa bir not tutayım:
OSMANLICA
Osmanlıca -yukarıda da bahsedildiği şekliyle- "Osmanlı Türkçesi" Türklerin son 500 yılına damgasını vuran dildir. En basit şekilde düşünürsek, Türk tarihinin son 500 yılını öğrenmek istiyorsanız mutlaka Osmanlıca bilmek zorundasınız. Hatta 1928 yılına(Harf Devrimine) kadar olan Cumhuriyet Tarihini bilmeniz için de Osmanlıca bilmelisiniz. "Bilmek" kelimesinden kastım birinci elden kaynaklardan okuyarak bizzat öğrenebilmektir.
Yukarıdaki metni taranmış orjinal bir Osmanlıca kitabın PDF versiyonunu tekrar tarayarak düzenleyip ekledim. Bu metin, kitabın başlangıç kısmı, yani ilk sayfayı içeriyor. Şimdi sizin için ilk üç cümlenin tam okunuşunu yazıyorum;
Dil değişimi ile ilgili dünya tarihinden kısa iki örnek vererek bizimle karşılaştırma yapmanızı rica ediyorum;
JAPONCA: Japonlar 5. yy'a kadar kendi dillerini oluşturmuşlar ancak yazıya dökememişlerdi. 5. yüzyılın sonlarına doğru Çin'de gelişmekte olan Kanji alfabesini alan Japonlar konuşma dillerini böylece yazıya döktüler. Ancak Çince'nin farkından dolayı Japonya'da daha sonra Çince geliştirilerek Hiragana ve Katakana adlı yeni melez alfabeler doğdu. Bunlara ek olarak bugün Japonlar Japonca'nın Latin harfleriyle yazılan modern şekli Romanji de kullanmaktadır. Yani bundan dolayıdır ki bir Japon hem Kanji alfabesini, hem Hiragana ve Katakana'yı hem de Romanji'yi bilmek zorundadır. Ve Japonların bununla hiçbir derdi olmamıştır...
KORECE: 15. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Koreliler yukarıda da bahsettiğim Kanji alfabesini kullanıyorlardı. 15. yüzyılın ilk yarısında Kral Sejong döneminde Çince'nin Kore dilini tam anlamıyla karşılayamaması nedeniyle Hangıl adı verilen "dünyanın ilk yapay alfabesi" ortaya çıkarıldı ve hala daha bu alfabe Kore'de kullanılmaktadır. Buna karşın günümüzde, öğrencilere 5000 küsür harflik Kanji alfabesinin 1800 harfi öğretilmektedir. Çünkü bunun tarihi kopuş yaşamamak maksadıyla bir gereklilik olduğu kanısı hakimdir...
Yukarıda bahsettiğim iki örnek(özellikle Korece örneği) bize çok benzemektedir. Bizler Latin harflerine geçtiğimizde amaç; Türk dilini diğer dillerin boyunduruğundan kurtarmak ve dilimizi tam karşılayabilen yalın bir Türkçe oluşturmaktı. Zira, Osmanlıca harfler yazılış ve ses bakımından Türk dilini tam anlamıyla karşılamıyor, ayrıca yüksek kesime hitap eden Arapça-Farsça ağırlıklı Osmanlıca halk ile yüksek zümre arasında bir ayrıma neden oluyordu.
Osmanlıca Türk diline göre kusurludur, tam uymamaktadır evet, lakin bizler Latin harflerine geçtiğimizde Osmanlıca'yı tamamen yok sayarak 623 yıllık bir tarihi, kültürü ve mirası da dolaylı yoldan yok saymış olduk. Herkesin bilmesi gerekmese bile tarihçi, aydın, edebiyatçı ve bilim adamı geçinen Türk kesimlerinin ve meslek gruplarının Osmanlıca'yı öğrenmesi şarttır. Bu, Cumhuriyet öncesi Türk tarihi ile Cumhuriyet tarihi arasındaki kültür, medeniyet, ahlak ve bilgi dünyasını hem geliştirecek, hem zenginleştirecek, hem de iki oluşum arasında köprü vazifesi görerek ayrıntıların daha net anlaşılmasını ve bilinmesini sağlayacaktır.
Şunu unutmayalım, Osmanlıca bizi Orta Çağ'a falan geri götürmez!(Bilakis burda büyük bir Tarih hatası vardır: Zira Orta Çağ Avrupa için karanlık olsa da Türk ve İslâm dünyasının dünyaya hükmettiği çağdır.) Hiçkimse -ne yazık ki- Osmanlı'yı tekrar diriltemez, yerine başka bir devlet gelse de o devlet Osmanlı olmaz, olamaz! Ünlü Türk-İslam düşünürü İbni Haldun'un Mukaddime adlı müthiş eserinde belirttiği gibi, bu tarihin bize öğrettiği en büyük gerçektir: "Devletler de insanlar gibi doğar, yaşar ve ölür!"
Bugün bir Fransız, 1580 yılında Montaigne'in yazmış olduğu ünlü eseri(ilk deneme türü örneği) Denemeler'i hiçbir vasıtaya gereksinim duymadan rahatça okuyabilmektedir, bir İngiliz, Charles Dickens'ın 1859 yılında yazdığı Bir Şehrin Hikâyesi romanını yine hiçbir vasıta gerekmeden rahatça okuyabilmektedir. Ama bir Türk ülkesinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 1927 yılında yazdığı Nutuk kitabını okuyamamaktadır! Bu bizim için, dilimiz ve tarihimiz için büyük bir ayıptır. İşte Osmanlıca'nın öğrenilmesinden kastımız "Tarihimizi ilk kaynağından vasıtasız okuyabilmek"tir.
Buna karşın Osmanlıca asla zorunlu olmamalıdır. Zira dayatılarak eğitim olmaz! Ama öğretmenlerimiz ve idarecilerimiz Osmanlıca'yı öğrencilere sevdirecek yollar keşfetmeli, onlarda merak ve öğrenme duygusu uyandırmaya çalışarak Osmanlıca'yı kendi rızaları ile seçmelerini sağlamaya vesile olmalıdırlar. Ayrıca öğretilecek Osmanlıca en fazla 19. yüzyılın ikinci yarısından sonrasını okuyabilecek nitelikte olmalı, öğrencileri sıkmamalıdır. Bunların yanında öğrencilere sadece Osmanlıca'nın matbaa yazısı olan "Matbu" yazı öğretilmeli, diğer zor yazılar öğretilmeye çalışılmamalıdır. Daha da ilerletmek isteyen öğrenciler için özel ders, kurs vb. açılabilir.
Bu yazı, -umarım- Osmanlıca ile ilgili bilgi sahibi olmayanları bilgilendirebilmiş ve yine umarım Osmanlıca'ya karşı tabuları olanların bu tabularını bir nebze olsun yıkabilmiştir. Bu yazımı da Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e nasihatinden bir kısımla bitiriyorum:
OSMANLICA NEDİR? NE DEĞİLDİR?
Yapılan acımasız ve gereksiz eleştirilerden ilki "Osmanlıca'nın Arapça olduğu"dur. Başbakan Davutoğlu'nun da söylediği gibi "Osmanlıca Türkçe'dir!" Bugün nasıl ki Latin harfleri ile yazıp Türkçe okuyorsak ve adına Türkçe diyorsak aynı şekilde o zamanlarda da Arapça ve Farsça harflerle yazıp Türkçe okuyorduk, ikisi arasında karşılaştırma bakımından fark yoktur. Osmanlıca, dönemin dünya dili Arapça ve Farsça'dan etkilenmiştir; nasıl ki günümüz Türkçesi İngilizce ve Fransızca kelimelerden etkileniyorsa! Kelimelerin yarısı Arapça ve Farsça kökenli iken diğer yarısı Türkçedir. Hatta Arapça ve Farsça kökenli olanların önemli bir kısmı da dilimizde ergitilip anlam değişimine girerek o dilin boyunduruğundan çıkıp bizim kelimelerimiz olmuştur. Şu an aklıma gelen örnek kelimelerden bazıları "zaman, afakan, ayar, cumartesi..." Örnekleri çoğaltmak mümkün, isterseniz VikiSözlük'te bulunan Türkçeleşmiş Arapça Kelimeler listesine bakabilirsiniz.OSMANLICA NE İÇİN GEREKLİDİR?
Yukarıdaki metni taranmış orjinal bir Osmanlıca kitabın PDF versiyonunu tekrar tarayarak düzenleyip ekledim. Bu metin, kitabın başlangıç kısmı, yani ilk sayfayı içeriyor. Şimdi sizin için ilk üç cümlenin tam okunuşunu yazıyorum;
1335 senesi Mayısının 19uncu günü Samsun'a çıktım. Vaziyet ve manzara-i umumiye: Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu grup, Harb-i Umumide mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şeraiti ağır, bir mütareke-name imzalamış. Büyük harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun fakir bir halde. Millet ve memleketi Harb-i Umumiye sokanlar, kendi canları endişesine düşerek memleketten firar etmişler...Tanıdık geldi mi? Bildiniz Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk(Söylev) kitabının ilk paragrafı. Ve bahsettiğim bu kitap Nutuk'un ilk ve orjinal basımı. İşte biz bunu ve bunun gibi bir çok metinleri orjinalinden okuyup öğrenebilmek adına "Osmanlıca okutulmalı, öğretilmeli!" diyoruz. Dilin günümüze kıyasla yalın olmadığını söyleyebilirsiniz ama bir asıra yakın bir zamanda dilimizin bu kadar değişmesi linguistik(dil bilimi) açısından gayet normaldir. Yani Osmanlıca için kısa tabirle söylersek "Arapça görür, ama Türkçe okursunuz." Nasıl ki bugün Latince görüp Türkçe okuyorsak! "Osmanlıca Arapça'dır!" dersek bu anlamda "Türkçe de Latincedir!" demek zorunda kalırız ki bu çok gereksiz bir karşılaştırmadır. Çünkü her ikisi de Türkçe'dir, sadece alfabe farklıdır.
Dil değişimi ile ilgili dünya tarihinden kısa iki örnek vererek bizimle karşılaştırma yapmanızı rica ediyorum;
JAPONCA: Japonlar 5. yy'a kadar kendi dillerini oluşturmuşlar ancak yazıya dökememişlerdi. 5. yüzyılın sonlarına doğru Çin'de gelişmekte olan Kanji alfabesini alan Japonlar konuşma dillerini böylece yazıya döktüler. Ancak Çince'nin farkından dolayı Japonya'da daha sonra Çince geliştirilerek Hiragana ve Katakana adlı yeni melez alfabeler doğdu. Bunlara ek olarak bugün Japonlar Japonca'nın Latin harfleriyle yazılan modern şekli Romanji de kullanmaktadır. Yani bundan dolayıdır ki bir Japon hem Kanji alfabesini, hem Hiragana ve Katakana'yı hem de Romanji'yi bilmek zorundadır. Ve Japonların bununla hiçbir derdi olmamıştır...
KORECE: 15. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Koreliler yukarıda da bahsettiğim Kanji alfabesini kullanıyorlardı. 15. yüzyılın ilk yarısında Kral Sejong döneminde Çince'nin Kore dilini tam anlamıyla karşılayamaması nedeniyle Hangıl adı verilen "dünyanın ilk yapay alfabesi" ortaya çıkarıldı ve hala daha bu alfabe Kore'de kullanılmaktadır. Buna karşın günümüzde, öğrencilere 5000 küsür harflik Kanji alfabesinin 1800 harfi öğretilmektedir. Çünkü bunun tarihi kopuş yaşamamak maksadıyla bir gereklilik olduğu kanısı hakimdir...
Yukarıda bahsettiğim iki örnek(özellikle Korece örneği) bize çok benzemektedir. Bizler Latin harflerine geçtiğimizde amaç; Türk dilini diğer dillerin boyunduruğundan kurtarmak ve dilimizi tam karşılayabilen yalın bir Türkçe oluşturmaktı. Zira, Osmanlıca harfler yazılış ve ses bakımından Türk dilini tam anlamıyla karşılamıyor, ayrıca yüksek kesime hitap eden Arapça-Farsça ağırlıklı Osmanlıca halk ile yüksek zümre arasında bir ayrıma neden oluyordu.
Osmanlıca Türk diline göre kusurludur, tam uymamaktadır evet, lakin bizler Latin harflerine geçtiğimizde Osmanlıca'yı tamamen yok sayarak 623 yıllık bir tarihi, kültürü ve mirası da dolaylı yoldan yok saymış olduk. Herkesin bilmesi gerekmese bile tarihçi, aydın, edebiyatçı ve bilim adamı geçinen Türk kesimlerinin ve meslek gruplarının Osmanlıca'yı öğrenmesi şarttır. Bu, Cumhuriyet öncesi Türk tarihi ile Cumhuriyet tarihi arasındaki kültür, medeniyet, ahlak ve bilgi dünyasını hem geliştirecek, hem zenginleştirecek, hem de iki oluşum arasında köprü vazifesi görerek ayrıntıların daha net anlaşılmasını ve bilinmesini sağlayacaktır.
Şunu unutmayalım, Osmanlıca bizi Orta Çağ'a falan geri götürmez!(Bilakis burda büyük bir Tarih hatası vardır: Zira Orta Çağ Avrupa için karanlık olsa da Türk ve İslâm dünyasının dünyaya hükmettiği çağdır.) Hiçkimse -ne yazık ki- Osmanlı'yı tekrar diriltemez, yerine başka bir devlet gelse de o devlet Osmanlı olmaz, olamaz! Ünlü Türk-İslam düşünürü İbni Haldun'un Mukaddime adlı müthiş eserinde belirttiği gibi, bu tarihin bize öğrettiği en büyük gerçektir: "Devletler de insanlar gibi doğar, yaşar ve ölür!"
Bugün bir Fransız, 1580 yılında Montaigne'in yazmış olduğu ünlü eseri(ilk deneme türü örneği) Denemeler'i hiçbir vasıtaya gereksinim duymadan rahatça okuyabilmektedir, bir İngiliz, Charles Dickens'ın 1859 yılında yazdığı Bir Şehrin Hikâyesi romanını yine hiçbir vasıta gerekmeden rahatça okuyabilmektedir. Ama bir Türk ülkesinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 1927 yılında yazdığı Nutuk kitabını okuyamamaktadır! Bu bizim için, dilimiz ve tarihimiz için büyük bir ayıptır. İşte Osmanlıca'nın öğrenilmesinden kastımız "Tarihimizi ilk kaynağından vasıtasız okuyabilmek"tir.
Buna karşın Osmanlıca asla zorunlu olmamalıdır. Zira dayatılarak eğitim olmaz! Ama öğretmenlerimiz ve idarecilerimiz Osmanlıca'yı öğrencilere sevdirecek yollar keşfetmeli, onlarda merak ve öğrenme duygusu uyandırmaya çalışarak Osmanlıca'yı kendi rızaları ile seçmelerini sağlamaya vesile olmalıdırlar. Ayrıca öğretilecek Osmanlıca en fazla 19. yüzyılın ikinci yarısından sonrasını okuyabilecek nitelikte olmalı, öğrencileri sıkmamalıdır. Bunların yanında öğrencilere sadece Osmanlıca'nın matbaa yazısı olan "Matbu" yazı öğretilmeli, diğer zor yazılar öğretilmeye çalışılmamalıdır. Daha da ilerletmek isteyen öğrenciler için özel ders, kurs vb. açılabilir.
Bu yazı, -umarım- Osmanlıca ile ilgili bilgi sahibi olmayanları bilgilendirebilmiş ve yine umarım Osmanlıca'ya karşı tabuları olanların bu tabularını bir nebze olsun yıkabilmiştir. Bu yazımı da Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e nasihatinden bir kısımla bitiriyorum:
"Osman! Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın!"
Kardeşim güzel bir yazı kaleme almissin tebrikler yazini facebook ve google plus ta paylaştım
YanıtlaSilyaşamdanyazilar.blogspot.com
Beğenmenize sevindim Cem kardeşim. Paylaştığınız için de teşekkür ederim...
Silve asıl soru şu..
YanıtlaSillatin harfleri istanbulda ve pek çok neşriyatta, bugün japonyada olduğu gibi zorlamasızca hayata karışmaya başlamıştı zaten.. ve aslında düşmanların alfabesiydi..
peki neden bir gecede osmanlıca yasaklanmış, ve düşmanın alfabesi cebren yayılmıştır?
osmanlıca okumaya çalışanlar idam edilmiş,hapse gitmiştir?
bunu, ülkenin kurtarıcısı,hayatının sonuna kadar osmanlıca yazan bir osmanlı paşası niçin yapmıştır?
ve bu yanlış niçin 90 sene devam etmiştir?
Öncelikle değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
SilMustafa Kemal'den önce de Osmanlı Devleti'nde Latin harfi denemesi 2 kez olmuş ancak başarılı olmamıştı. Sizin bahsettiğiniz İstanbul'da Latin harflerini bilenler yüksek zümredir, halkın latince bilmediğini biliyoruz. İşte tam da bu anlamda herkesin rahatlıkla anlayabileceği ve öğrenebileceği, konuşma dilinin yapısına tam olarak uygun bir alfabe gerekiyordu. Halk ile yüksek zümre arasındaki bağlar böylece kopmayacak ve iki kesim birbirlerini anlayabileceklerdi... Burada yeni bir alfabenin şart olduğu açıktır.
Diğer meseleye gelirsek; Osmanlıca yasaklanmamıştır, ancak tamamen kaldırılmış ve katı kurallar çerçevesinde kullanılmaması sağlanmaya çalışılmıştır. Tarih boyunca dünyanın her yerinde cereyan eden inkilaplarda olduğu gibi burada da inkılabın yerleşmesi için sert yöntemler uygulanmış, idamlar ve infazlar gerçekleşmiştir. Bu inkilabın doğasında olan bir durumdur(haklı veya haksız)
Diğer sorunuza gelecek olursak gerçekten çok güzel bir soru. Mustafa Kemal de tıpkı diğer üst düzey yetkililer gibi Osmanlıca'da kullanılan alfabenin halka zor geldiğini ve pek çok kimsenin öğrenemediğini gözlemleyebiliyordu. Ayrıca halk ile yüksek tabaka arasında büyük bir lisan farkı olduğunu da açıkça görebiliyordu; yüksek tabaka genelde Arapça Farsça ve Fransızca ağırlıklı kelimelerle konuşuyordu, halk ise -genelde- yalın Türkçe'yle konuşmaya devam ediyordu. Bunun yanında, dil-yazı ve yazışma konularında da Avrupa ile büyük bir uyumsuzluk olduğunu da bir Paşa olduğundan -muhtemelen- farkediyordu. Mustafa Kemal'in hamlesi bu bakımdan doğrudur, zaten yukarıda da iki kez Latin harflerine geçilmeye çalışıldığından bahsettim, bu bir zaruretti, Mustafa Kemal değil de herhangi bir Osmanlı Paşası da yapabilirdi. Ancak esas mesele Osmanlıca'nın tamamen eğitim hayatından kaldırılması meselesidir. Bu -bence- Mustafa Kemal'in yaptığı en büyük hatadır. Tarihi bir kopuşu beraberinde getirmiş ve nesiller arasındaki iletişimi koparmıştır. Bununnedenleri tartışılır tabi ki ancak oraya girersek uzun uzadıyatartışmak gerekir o yüzden geçiyorum.
Ve en önemli sorunuz "Bu yanlış neden 90 sene devam etmiştir?" İşte bunun cevabını ben bile tam olarak veremeyeceğim... Tarih, elbet 90 sene boyunca bu yanlışı devam ettirenleri yargılayacaktır. O gün geldiğinde nedenini de anlayabileceğiz...